27 Ekim 2019 Pazar

Çirkin Kentleşmeyle Yüzleşmek-mega istanbul-Yılmaz Parlar

 Çirkin Kentleşmeyle Yüzleşmek

Leviathan şehirleri; Zamanımızın kentsel yığınları arasında “Mega İstanbul” Dünya kentleşmesinin büyüme noktaları, sözde mega şehirler, 10 milyondan fazla nüfusa sahip devasa yığınlar.

İstanbul’un çarpıcı derecede hızlı ve ölçüsüz kentsel büyümesini gözler önüne seren, Antropolog Yoann Morvan ile Mimar Sinan Logie’nin birlikte sundukları “ Mega İstanbul”




Mega şehir İstanbul hakkında konuşulduğunda; küçük boyuttaki katı partiküllerin dış yüzeylerinin eritilip, birbirlerine yapışması sonucu daha büyük çapta katı partikül veya tanecikler elde edilmesi, yığılma, anlamına gelen aglomerasyonlardan bahsederiz. Büyük şehirlerin genişlemesinin sınırları var, ancak bu sınırları görebilmek için, keskin bir göze sahip olmanız gerekiyor:


Dünya nüfusunun yalnızca % 2'si şehirlerde yaşıyordu. Bugün Devleti tahrip eden ve onu zayıflatan büyük şehirlerde dünya nüfusunun yarısından fazlası yaşıyor. 2050 itibariyle, dünya nüfusunun en az % 70'i şehirlerde yaşayacak. Uzman kuruluşların bilgilerine göre; On yıl kadar önceleri şehirlerde yaklaşık 2,8 milyar insan yaşıyordu. 2015 yılına kadar dünyada >yaklaşık

 30 şehir vardı. 2025 yılına kadar gelişmekte olan Asya ülkelerinden dolayı dünyadaki mega kentlerin sayısı 37'ye ulaşacak.





Fransa İstanbul Başkonsolosu Bertrand Buchwalter’in da katıldığı, Sinan Logie, Yoann Morvan’ın Mega İstanbul isimli 25 Ekim – 4 Aralık 2019 tarihleri arasında ziyarete açık olan sergide İstanbul; Bizans, Konstantinopolis, daha sonra yakın zamanlı İstanbul 2023’ü inşa etme emelleri de dahil olmak üzere, fetihler, siyasi ve dini entrikalar, depremler ve yangınlar arasında çağlar boyunca sürekli olarak süren aralıksız bir mücadelenin içerisinde yeniden tanımlanmıştır.


Sinan Logie ve  Yoann Morvan sergileri hakkında; “Osmanlı İmparatorluğu’nun eski başkentinin çok katmanlı kentleşme palimpsestinin üzeri, bugün artık on altı milyon nüfusa sahip bir megapolle kaplıdır. Bu kentsel büyüme, son on yıllar boyunca, genellikle çevresini de dikkate almadan, çarpıcı bir hızda gerçekleşmiştir.  Bu durum, özellikle, meskûn alanın kenarlarındaki, az bilinen ama mevcut yeni oluşumların ve eşitsizliklerin şiddetini ve boyutunu açığa çıkaran yerlerde görünür olmaktadır.” Açıklamalarda bulundular


Sinan Logie ve  Yoann Morvan “Buraları yürüyerek katetmek, Mega İstanbul’un ölçüsüzlüğünün ölçüsünü belirlemeye olanak sağlıyor. Eyüp’ün kuzeyinden Dilovası’na, Silivri Limanı’ndan Sultanbeyli tepelerine kadar, klişe yerlerin uzağındaki bu kıyıda köşede kalmış kentsel sınırları boydan boya geçerken,  natamam bir tamamlanma süreci yaşayan bu kentsel hayalciliğin röntgenini tasvir etmek mümkün.” Şeklinde bilgileri paylaştılar. Çirkin kentleşmenin izleri süren görselleri ile gerçekleri yüzleştirdiler. 






Kültür merkezi ilgilileri  Saadet ersin ve Aslı Akıncı’dan aldığımız bilgilere göre;

“Université libre de Bruxelles (ULB) – La Cambre-Horta Mimarlık Fakültesi mezunu olan mimar ve plastik sanatçı Sinan Logie, Bilgi Universitesi’nde ders vermektedir. Kentsel araştırmalar alanında faaliyet gösteren bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olan Mekanda Adalet Derneği’nin kurucu üyesidir. 

CNRS bünyesinde antropolog olan Yoann Morvan, Aix-Marseille Universitesi’nde Karşılaştırmalı Akdeniz ve Avrupa Etnoloji Enstitüsü’nde çalışmalarını yürütmektedir. Yorulmak bilmeyen bir kentsel yürüyüşçü olan Morvan, 2009 yılından bu yana İstanbul’u ziyaret etmektedir.”

Mega Şehirlerin Plansız kentleşmesinden söz edersek;
Aslında, kentleşmenin yığılmasında ana katkı, kırsal bölgelerden şehirlere göçleri ile yapılmaktadır. Küresel kentleşmenin olumsuz itici gücü olarak kalacağına da inanılıyor.
Mega şehirler için, bazı uzmanlar, “Nüfusu en az 5 milyon olan şehirleri böyle görüyor. Eğer algının sınırlarını zorlanırsa, daha da şaşırtıcı bir büyüme görüleceği, tahminlere göre 2025'te 87 şehrin olacağı, 2030–2050 döneminde 1.3 milyar yeni vatandaşın gelmesi bekleniyor.”




Ekonomistler her zaman küreselleşmeyi ve kentleşmeyi refah ve ilerlemeye götüren olumlu süreçler olarak görmüştür. Fakat zirvede şehir yönetimi, trafik sıkışıklığını yenmek ve altyapı geliştirmek için elindeki her şeyi ve daha fazlasını yapmak zorundalar.

Uygun fiyatlı konut inşaatı talebi karşılamadığından, insanlar sürekli yasadışı olarak yüzbinlerce gecekondu evi kendileri inşa etdiler. Gecekonduları, modern hedeflenen kentsel dönüşüm yatırımlar yoluyla ortadan kaldırmak için bir plan sunuldu. Açgözlülük nedeniyle insanlar şehre, onları sindiremeyecekleri miktarlarda gittiğinden, Hızlı bir büyüme  yaşayan
 plansız çirkin kentleşen İstanbul ortaya çıkdı. Çirkinliğin ikinci sosyal yüzüde büyük şehirlerinin karakteristik bir özelliği olan soygun ve diğer dehşetlerden daha yüksek bir suç oranına da sahip oldu.

Çirkin kentleşme ile birlikde solunan hava kirliliği yeşilliklerin azalmasıda beraber geldi.Yangınlar ormanları tahrip ettiğinde, itfaiyeciler kelimenin tam anlamıyla yangınla yangınla savaşmaya başlar ve ormanın tüm kesimlerini yangın yolunda tahrip eder. Neden? Gerçek şu ki, yangının yayılması için üç şey gerekli: oksijen, ısı ve yakıt malzemesi. Bu üç bileşenden en az birini çıkarırsanız, yangın keskin bir şekilde azalır

Rant kültüründe, büyük aglomerasyonların ayrı bölümlerinin izolasyonuna yönelik eğilim zaten yansıtılmamıştır. Baskın
 eylem merkezinde kurtuluş ümidi olmadan özel bir güç kesintisi yapıldı, çünkü kötü bir bölgenin ortasında yüksek binalarla sonuçlandı ve çığlıkları mega şehir İstanbul’u yönetenler duymadı.

Büyük şehirlerle ilgili er ya da geç, sebep oldukları çevre sorunlarının tartışılmasına neden olacaktır. Aslında, büyük şehirler atmosfere toksik emisyonların  gerçek merkezlerini oluşturmaktadır. Sadece megaşehirlerin nüfus artışının % 80-90'ını sağlayacağı gerçeği göz önüne alındığında, geçmiş bize yeterince ders verdiğinden endişelenmeye başlamak için bu yeterli bir nedendir. Küresel şehirlerin yeni dünyasında, insan sadece hava değil, aynı zamanda başka bir unsur tarafından da tehdit ediliyor. Deniz seviyesindeki hafif bir artış - küresel ısınma durumunda taşkın riski çok yüksektir. Dünyanın su seviyesi bir metre yükselirse, büyük kısmı su basacak.


Doğal afetlerin bir başka yanı var İstanbul’da. Tedarik kesintisi. Büyük bir deprem veya selden sonra böyle bir şehre ne olacağını hayal edin. Şehre her gün tonlarca muhtelif ürünün ulaşması gerekiyor. Bir nedenle tedarikçiler şehre ulaşamazsa ne olur.? Modern bir mega şehir olan varlığını sağlamak için teknolojilere dayanıyor. En az bir köprü veya tünel kapalıysa, acil bir duruma uyacak. Şehrin altyapı projelerinin çoğu yetersiz.

Kentin bulunduğu manzara oldukça heterojendir: adaları, yarımadaları, koyları ve akarsularıi içerir. İstanbul hiç plan olmadan düzensizce kuruldu. Şehir yönetiminde güçlü bir lobiye sahip olan ve daha temiz, daha güzel ve konforlu bir şehir oluşturmak için projeleri teşvik eden bugün şehirler alışveriş merkezleri ve mimari anıtlarla süslenmiş, mimarı güclü planlama STK’lar yok.

Prensip olarak, tarihine bakarsanız, politikacıların, bölümlerin, özel sermayenin ve sivil toplumun sürekli etkileşimin şehrin nasıl göründüğünü görebilirsiniz. Genel olarak, müzakere etme kabiliyeti, şehir hayatına kayda değer yenilikler getirmede başarı için belirleyici bir faktördür. Tüm aktörler, büyükşehir alanının yönetiminde uyumlu bir gelişime yol açan eşit bir paya sahip değiller.


Günümüzde, kentsel planlama kuralları değişti: Her şey, sürekli büyüyen bir kentin farklı bölgelerini birbirine bağlama beklentisiyle yapılmadan önce, odak noktası araba trafiği sorununu çözmeye odaklanıyor. Şehrin büyüklüğü, karşılaştığı zorlukların büyüklüğünü belirler. Nüfusa temiz su sağlama sistemi her zaman endişe verici durumda. Bu nedenle, şehir idaresi çok çalışmak zorundadır.


Bir mega kabiliyetin lideri, genellikle her zaman çok fazla beklentileri olan özel durumundadır.


Büyük bir yığılmanın ne kadar karmaşık olduğu, teknolojiye ne kadar dayandığı, büyük şehirlerin teknik uzmanlara ne kadar ihtiyaç duyduğu göz önüne alındığında, tipik bir liderliğin mega yetkinliği olan bir bilim insanı olması beklenir. Diyelim ki, bir kimyager, fizikçi veya bir matematikçi, yani şehrin bütün sıkıntılarını cebirle ölçebilen ve bölgeyi onlardan kurtarabilecek ideal formülü bulan bir kişi. Bununla birlikte, uygulama kent politikasının beşeri bilimlerin kaderi olduğunu göstermektedir.

Şehir küçüldükçe, belediye başkanının gerçek gücü ne kadar büyük olursa, şehir o kadar büyük olur.

yilmazparlar@yahoo.com


2 Ekim 2019 Çarşamba

Hilal-i Ahmer -Hanımlar Merkezi-Belgesel-Yılmaz parlar


Kızılay  Meleklerin Belgeseli

Hilal-i Ahmer  “Hanımlar Merkezi”
18. Uluslararası Varna Film Festivali kapsamında, Kızılay Kızılhaç Filmleri Kategorisinde “En İyi Film Ödülü”ne layık görülen, yönetmenliğini Türkiye’nin en önemli kadın yönetmenlerinden Biket İlhan’ın, yapımcılığını Nihan Belgin’in yaptığı Hilal-i Ahmer “Hanımlar Merkezi” adlı belgesel film Ankara Film Festivalinden sonra 26. Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında yapılan özel bir gösterimle  seyirciyle buluştu. 



Kızılay Sanat Yönetmeni Armağan Pekkaya, filmin yönetmeni Biket İlhan, yapımcısı Nihan Belgin, Türk Kızılay Yönetim Kurulu Üyesi ve Adana Şube Başkanı Ramazan Saygılı ile film ekibininde birlikde izlediği  belgesele ilgi oldukca yüksekdi. Ariplex Sineması’nda yapılan özel gösterimde sinema ful dolu olduğu halde çok sayıda seyirciler basamaklarda izlediler.
Dökü-drama şeklinde hazırlanan belgesel Osmanlı döneminde, 1912’de kurulan ve önemli sayılabilecek ilk kadın hareketi olan Hanımlar Merkezi’nin umut dolu hikayesini anlatıyor.
24 Eylül Salı günü gerçekleşen gösterim sonrası Yönetmen Biket İlhan ve yapımcı Nihan Belgin söyleşi için seyircilerle bir araya geldi. İlhan belgesel için  “Daha önce anlatılmamış bir hikayeydi ve anlatılması benim için önemliydi.” ifadelerini kullandı.



Yapımcılığın yanı sıra Halide Edip karakterini de oynayan Nihan Belgin projenin yapım sürecinde yaşananları anlattı ve bu projeyi gerçekleştirdiği için mutluluk duyduğunu belirtti.
Belgeselde ayrıca Yeşim Ceren Bozoğlu, Güner Özkul, Özgür Erkekli gibi isimler de yer alıyor. Belgesele sesiyle hayat veren ise Tilbe Saran.

Kültür Bakanlığı’nın da maddi, Kızılay’ın manevi desteklediği Hilal-i Ahmer “Hanımlar Merkezi” Belgeseli önümüzdeki aylarda festivallerde seyircilerle buluşmaya devam edecek.
Söyleşide yakın tarihe özel ilgi duyduğunu dile getiren Yönetmen Biket İlhan, araştırmaları sırasında Türkiye’nin ilk ve en önemli kadın organizasyonlarından, sanatçı kadınların liderliğinde kurulan ve Hilali Ahmer’e büyük katkı sağlayan “Hilali Ahmer Hanımlar Merkezi” filmini yapmaktan mutluluk duyduğunu ifade etti.



Türk Kızılay Yönetim Kurulu Üyesi ve Adana Şube Başkanı Ramazan Saygılı da “Biket İlhan’ı ve film ekibini Adana’da, Altın Koza’da ağırlamanın mutluluğunu yaşıyoruz. Ülkemiz ve Kızılayımızın tarihi için de çok önemli bir yere sahip bu konuyu toplumsal hafızamıza kaydettiği için Biket İlhan’a ve film ekibine teşekkür ediyoruz” dedi
11 Haziran 1868’de bir grup idealist doktor “Osmanlı Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım Cemiyeti”ni kurdu. Cemiyet 1877 yılında “Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti” adını aldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından kuruluşun adı da 1923 yılında “Türkiye Hilali Ahmer Cemiyeti” olarak değişti. 1935 yılında kurumun ismi “Türkiye Kızılay Cemiyeti” oldu. Kuruluşa “Kızılay” adını büyük önder Atatürk verdi. Kızılay, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin Osmanlı’dan miras olarak aldığı pek az kurumdan biriydi.

Bu sırada bir yandan Türk kadınını toplum içinde aktif konuma getirebilmek bir yandan da kadın-erkek bütün toplumun desteğini kazanabilmek amacıyla, "Hilal-i Ahmer Cemiyeti Kadınlar Merkezi" kurulması girişimleri başladı. Bu merkez, gönüllü olarak faaliyetlere katılan kadınların organize olarak çalışmalarını sağladı. Hemşirelik okulu açıldı. Bu çerçevede gönüllü hizmet veren kadınların emeğinin boşa gitmemesi ve eğitimli, disiplinli çalışmalara imkan tanınması için hemşirelik okulları açıldı.




Yakın tarihde savaşda gönüllü hemşirelik yapan meşhur kadınlarımız.

Safiye Hüseyin Elbi, İlk Türk hemşiresidir. Türkiye'de Modern Hemşireliğin öncüsü olan Safiye Hüseyin Elbi, şefkat ve meslek aşkıyla dopdolu bir kadındı. Hilal-i Ahmer’in en önemli temsilcilerinden Dr. Besim Ömer ile çalıştı ve onun liderliğinde başlayan hemşirelik ve ebelik eğitimine katılan Elbi, Balkan ve Çanakkale Savaşları’nda gönüllü hastabakıcılık yaptı. İstanbullu hanımların fahri olarak hemşirelik yapmalarına öncü oldu. Halide Edip Adıvar Kurtuluş savaşı yıllarında Hilal-i Ahmer’de hastabakıcı olarak çalıştı. Türk edebiyatının ve İslam coğrafyasının ilk kadın romancısı olarak bilinen Fatma Aliye Hanım Hilal-i Ahmer’in ilk kadın üyesidir. Kara Fatma lakaplı Fatma Seher Hanım, devletin kendisine bağladığı üsteğmenlik maaşının tek kuruşuna bile dokunmadan Kızılay’a bağışlayan Milli Mücadele dönemi kadın kahramanlarımızdandır. Selma Rıza Feraceli 20 Mart 1912 yılında kurulan Hilâl-İ Ahmer Hanımlar Merkezinin beş̧ yıl genel sekreterliğini yapmıştır. Sorbonne'da okuyan ilk Türk kızıdır. Hece veznini kullanan ilk kadın  şairlerimizden İhsan Raif Hanım Balkan Savaşı sırasında Hilal-i Ahmer Cemiyetinde gönüllü hemşirelik yapmıştır. 19. yüzyıl Türk kadın şairlerinden Nigar Hanım, Hilal-i Ahmer Cemiyeti yararına satılan kartpostallara şiirler yazdı. Çocuk yaşında iken şiir yazmaya başlayan Nigar hanım, Fransızca dilini ve Fransız edebiyatını çok iyi bilmekteydi.

yilmazparlar@yahoo.com

Hindistan Assam Bihu Halk Dansı Grubu Büyüledi-Yılmaz Parlar

    Hindistan Assam Bihu Halk Dansı Grubu Büyüledi   05 Mart 2024 Salı Günü Sarıyer Boğaziçi Kültür ve Sanat Mekezi’nde, Hindistan İstanbul ...